Başkent: Bern


Avrupa kıtasının en iyi korunmuş Ortaçağ kentlerinden birisi olan BERN, 150 000 nüfusuyla yine Avrupa’nın en küçük başkentlerinden birisidir. UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınmış olan kente Aara nehrinin üzerindeki yüksek köprüden yürüyerek girdik.

Şehrin ünlü alışveriş caddesi Marktgasse boyunca sağlı sollu binalara asılmış ve her biri İsviçre’nin kantonlarını temsil eden flamalar arasında ve ortaçağdan kalma binalar, çeşmeler, meydanlar bizi farklı bir dünyaya götürdü. Bu flamalar adeta ben Başkent’im mesajını veriyordu herkese.

Etrafta romantik bir sakinlik vardı sanki. Yemyeşil ormanların, parkların, U şeklinde akarak adeta şehri koruyan ve çevreleyen Aara nehrinin güzelliği yetmezmiş gibi, tarihi binalar ve çeşmeler çiçeklerle süslüydü.

Federal yönetim, diplomatik temsilciler ve çok sayıda uluslararası organizasyonun merkezi olan başkent Bern güzelliği ile soğuk Zürih şehrini çabucak unutturdu bize.

Dikkatimi çeken bir özellikte tarihi şehrin sokaklarının çoğunun üzerinin kemerlerle kapatılmış olması idi. Yaklaşık 6 km uzunluğundaki bu kemerler sanırım kar, soğuk ve yağmurdan, yürüyen insanları korumak amacıyla yapılmış olmalı.

Yine caddelerde dikkati çeken bir özellik geçmişi 16. Yüzyıla dayanan çok sayıda, sütunları canlı renklere boyanmış, figürlerle bezenmiş çok güzel çeşmelerin varlığı idi.

Saat Kulesi Zeitglockenturm

Ana cadde Marktgasse’de yürürken Bern’in en eski anıtı olan ünlü sıradışı Saat Kulesi, Zeitglockenturm tüm ihtişamı ile karşımıza çıktı.

16.yüzyıl İsviçre saat işçiliğinin güzel bir örneği olan bu saat her saat başı, adeta bir şov yapıyor. Güzel bir sokak kafesinde çay kahve molası verdikten sonra saat başına 5 dakika kala saatin önünde kalabalık ile birlikte yerimizi aldık. Normalde gösteri soytarının başının üstündeki iki çanı çalmasıyla başlayıp, horozun ötüp kanatlarını çırpması, ayılar geçidi ve Zaman Baba’nın kum saatini döndürmesiyle devam etmesi gerekirken, biz seyrederken çan çalıp, horoz öttü ve kanatlarını çırparak şovu kısa kesti, bizde hayal kırıklığına uğradık tabii ki. Bu saat kulesinin bir benzerini Prag’da görmüştüm, oradaki saat başı şov daha uzun ve güzeldi.

Albert Einstein VE Bern

Bern’den bahsederken ünlü bilim adamı Albert Einstein’dan bahsetmemek olmaz. Genç Einstein 1905’te İsviçre Patent Enstitüsünde çalıştığı dönemde, ışık, uzay ve zamana ilişkin kuramlara kafa yoruyordu. Einstein ‘in Görelilik Kuramını; E=mc2 geliştirdiği 1905 yılı Annus Mirabilis (Mucize Yılı) olarak anılır. Einstein’in o yıllarda karısı ve oğluyla yaşadığı ve kendisine Nobel ödülü kazandıran ünlü kuramını geliştirirken, ışığı ve zamanı ilişkilendirme konusunda sık sık, Saat Kulesi, Zeitglockenturm’u düşündüğü söylenir. Einstein ailesinin yaşadığı ev bugün küçük bir müzeye dönüştürülmüş ve Kramgasse caddesi 49 numarada ziyaret edilebilir.

Rheınfall Şelalesi Ve Schaffhausen

Ren nehrinin kıyısında bir sanayi merkezi ve önemli yolların kesişme noktası olan Schaffhausen kuzey İsviçre’de Almanya sınırına yakın bir şehir. Kent merkezi motorlu taşıt trafiğine kapalı olduğu için yürüyerek şehri tanımağa çalışırken ilk dikkatimizi çeken binaların cepheleri oldu. Ülkenin en güzel tarihi bina cephelerini barındıran kentte 16. Ve 18. Yüzyıllar arasından kalma yapılar, göz alıcı heykeller, rölyefler, freskler ve yöreye özgü, oymalı çıkma pencerelerle süslenmiş. Şehrin sokaklarında yürürken, ıssızlık, sessizlik ve sakinlik sanki burada hiç kimse yaşamıyor izlenimi uyandırdı bende.

Rheınfall Şelalesi

Schaffhausen şehrinden Ren nehri boyunca ilerlediğimizde 20 km sonra, Avrupa’nın en büyük şelalesi olan Ren Şelalesine vardık.

Saniyede 1100 m3 suyun aktığı çağlayanın gürültüsü, görüntüsünden önce karşıladı bizi otobüsün içinde.

Karlı, dik dağları, yemyeşil ormanları, otlakları, masmavi gölleri ve akarsuları ile tam bir doğa harikası bir ülke olan İsviçre’de bu kez yeni bir tabiat harikası ile karşı karşıya idik. 150 metre uzunluğu ve 25 metre yüksekliğindeki çağlayanın gürültüsü kadar görüntüsü de çok güzel idi. Çağlayanın tam ortasındaki kayanın tepesine tırmanmak için teknelerle oraya ulaşıp, yağmurla birlikte çağlayandan sıçrayan damlalarla ıslanıp macera yaşamak, adrenalin tutkunları için kaçırılmaz bir fırsat bence.

Bizi soracak olursanız; biz tekne ile çağlayanın oluşturduğu gölde bir tur atıp, gürültüsünü, hızını, rüzgarını ve sıçrayan su damlalarını yakın mesafeden yaşayıp anılarımızda güzel bir iz bıraktık.