Benelüks Ülkeleri ve Modern Yaşam


Hazırlayan: Dr. Tayfur Yağcı

Avrupanın en renkli şehri: Amsterdam

Venedikten daha çok kanala, Paristen daha fazla köprüye sahip Amsterdam sokaklarında 500 bin bisikletin dolaşıyor. Şehirde yer kalmadığı için su kanallarında 2500 tekne ev bulunuyor.

Hollandayı ve Amsterdamı görmeden önce bu ülkeyi ve şehri her türlü ahlaksızlığın yaşandığı, uyuşturucunun sokaklarda satıldığı, 100den fazla milliyetten insanın, özgürlük adına ahlaken çöküntü içinde yaşayan ama kanalları ve tarihi dokusuyla güzel bir şehir olarak düşünüyorum.

Evet, Amsterdam Venedikten daha çok kanala, Paristen daha fazla köprüye sahip. Sokaklarında 500 bin bisikletin dolaştığı, toprakta yer kalmadığı için su kanallarında 2500 tekne evi bulunan, Avrupanın en güzel, en renkli şehirlerinden birisi.

Amsterdamda uyuşturucu serbest ve "coffee shop" yazan kafelerde satılıyor ve bu coffee shoplar şehrin merkezindeki ünlü Dom Meydanı ve Kırmızı Fener Sokağı bölgesinde daha çok sayıda olmak üzere şehrin her semtinde var.

Ünlü "Red Light street"(Kırmızı Fener Sokağı) ise yine şehrin merkezi Dom Meydanına 100 metre mesafede, büyük bir kilisenin olduğu bölgede, daracık sokaklarda cam çerçeveli bir kapı ile sokağa açılan evlerde dünyanın en eski mesleğini icra eden kadınların çalıştığı bir genelevler bölgesi. Etrafı, restoran, bar, cafe, hediyelik eşya dükkanları, seks shoplar ve normal insanların da yaşadığı evlerin olduğu binalarla dolu.

Dünyanın gelişmiş veya geri kalmış her ülkesinde uyuşturucu ve seks vardır. Kanundışı yollardan, yeraltı dünyası tarafından yönetilir. Eğer Taylanda gittiyseniz Bangkok ve özellikle Pattayada bütün bir şehre yayılmış, sokaklara dökülmüş şekilde ve rezilce yaşandığını gözlersiniz seksin.

Amsterdamlılar ise şehirlerini bir batakhane, fesat yuvası haline getirmeden, uyuşturucu ve seksi kontrol edilebilir bir sınırda tutmayı başarmışlar ve aynı zamanda bu bölgeyi bütün dünyaca bilinen, buraya gelen turistlerin eş ve çocuklarıyla birlikte gezebildiği turistik bir bölge haline getirmeyi başarmışlar. biz de diğer turistler gibi gruplar halinde bu bölgeyi kadın, erkek rahatlıkla gezip dolaştık.

Uyuşturucu batağına düşmüş olan insanlara ise daha az zararlı hafif uyuşturucuları yasal olarak satarak, gayrımeşru yollardan daha kötü hallere düşüp elde etmek yerine kontrol altında tutmayı başarmışlar.

Uyuşturucu ticaretinin en önemli geçiş yollarından biri olan ülkemizde, uyuşturucu ve hap kullanımının ortaokullara kadar düştüğü söylenirken, cinselliğin ise nerede ve nasıl yaşandığı bilinmezken, Amsterdamlılar bu işi kontrol altına almakla iyi etmişler demek geldi içimizden.

Tabii ki Amsterdam demek Kırmızı Fener Sokağı ve uyuşturucu satılan Coffee Shoplar demek değil. bunlar Amsterdam için küçük bir ayrıntı ve bu ayrıntıyı bile turizm için kullanmışlar. Diğer tarafta hayatı gayet düzgün yaşayan küçük bir şehir var. Evet, gerçekten Amsterdam yürüyerek gezilebilecek kadar küçük bir kent.

Şehrin planı bir örümcek ağının hatlarını andırır ve elinizde harita ile bu güzel şehri yürüyerek kolaylıkla gezebilirsiniz.

Kanallarda yapılan tekne turu şehri tanımanız için güzel bir fırsat sunuyor.

Hollanda 15 milyon nüfuslu Konya ovası büyüklüğünde, dümdüz, yemyeşil bir kanallar ülkesi. ülke sınırlarına girdiğiniz andan itibaren, hemen hemen her şeyi kanallarının oluşturduğu sınırlar belirliyor. Ülkenin en yüksek yeri 327 metre yüksekliğinde bir tepe.

AMSTERDAM EVLERİ

Amsterdamda yan yana dizilen evlerin cephesi dar, bu yüzden binalara eşya taşımak için her evin tepesinde "kanca"lar var ve buradan iple yukarı çekip eşyaları o şekilde evin içine taşıyabiliyorlar ve de evlerin üst tarafı hafif bir açıyla öne doğru eğri, taşınan eşyalar evin cephesine, camlarına zarar vermesin diye.

Bir şehirde 500 bin bisiklet olunca tabii ki en çok hırsızlık, bisiklet hırsızlığı oluyormuş. Her yer bisiklet otoparkı. Ben yıllar önce sadece Çinde görmüştüm bu kadar bisikleti ama şimdilerde Amsterdam Çini geçmiş durumda. Bisikletlerin ise kilidi oldukça kalın zincirli.

VAN GOGH MÜZESİ

Amsterdamda gelip de Van Gogh Müzesini gezmeden tabii ki olmazdı. 1973 yılında açılan bu müzede ünlü ressamın 200den fazla resmi ve 500 çizimiyle birlikte en kapsamlı koleksiyonu sergileniyor ve çok sayıda yerli yabancı ziyaretçisi var.

Hollandanın ulusal sanat galerisi "Rijkmuseum"da ise dünya çapında ünlü Hollanda eserlerini görmek mümkün.

TAHTA PABUÇLAR

Söğüt ağacı veya kavak ağacından yapılan "tahta pabuçlar" Hollandanın bir imgesidir ve her yerde hediyelik eşya olarak karşınıza çıkar. Yel değirmenleri ve peynir çeşitleri ise Hollandanın diğer sembollerindendir.

MÜSLÜMANLIK VE GERİ KALMIŞLIK

Bugüne kadar gezdiğim onlarca ülkede Müslüman mahalleleri de var. Genellikle o ülke ve şehirlerde yaşayan Türk, Faslı, Cezayirli, Tunuslu, Mısırlı vs. Müslüman ülke insanları, şehirlerin varoşlarında kendi yaşam alanlarını oluşturmuşlar ve dinlerini, gelenek, göreneklerini ülkelerindeki gibi yaşamaya çalışıyorlar. Avrupa ülkelerinden gözlediğim, yaşadıkları ülke insanı tarafından dışlanan 2., 3. sınıf insan muamelesi gören bu vatandaşlarımızın ve diğer müslüman ülke insanlarının, dinine daha çok bağlanarak ve örtünerek sanki bu dışlanmışlığa bir kalkan oluşturmuşlar. Tabii ki bu dine yönelişte kendi ülkelerindeki dini siyasete alet eden politikacıların büyük rolü var. Mahalle baskısı bu çevrelerde Türkiyeden daha fazla hissediliyor. Uzakdoğu ülkelerinde de gezdiğim Müslüman mahalleleri, o ülke insanı olmalarına rağmen daha fakir ve geri kalmış bir görünüm içindeler.

Türkiye dünyanın en gelişmiş ve tek laik Müslüman ülkesi ama hepimiz biliyoruz ki, bizim ülkemiz de dünya gelişmişlik sıralamasında çok altlarda yer alıyor.

Peki neden böyleyiz, neden bir türlü daha gelişmş, daha çağdaş, daha refah bir ülke olamıyoruz?

Dinimiz; doğru yorumlanıp uygulandığında üstün özellikleri olan bir dindir. İnanmak ve ibadet etmek, Allah ile aranızda olan bir şeydir. Hiçbir kişi, kurum, kuruluş ve politikacı, Tanrı ile aramıza giremez ve girmemelidir. Ama maalesef tüm müslüman ülkelerde din ve Allah adına diyerek, yaşama, sosyal hayata, ekonomiye ve devlete müdahale eden ve ülke insanını sömüren çevreler yüzünden belirgin bir geri kalmışlık yaşanmaktadır.

Eğer biz laik ve demokratız diye adlandırdığımız insanlar, dinimize, gelenek ve göreneklerimize yeterince sahip çıkarak, üstün özellikleri olan dinimizi bu çıkar çevrelerine bırakmayarak, doğru ve hür şekilde uygulanmasını sağlayıp, enerjimizi daha gelişmiş, daha zengin, daha mutlu bir ülke olma yolunda harcayabilirsek gelecek Türklerin ve Türkiyenindir.