KAPADOKYA’da Su Damlaları


Kapadokya, Türkiye’nin tam ortasında. Nevşehir ili merkezde olmak üzere Kırşehir, Niğde, Aksaray ve Kayseri illerinin bazı bölümlerini içine alan bölgededir.

Bölge 20 milyon yıl önce, Erciyes, Hasandağ ve Göllüdağ’ın püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgar tarafından aşındırılmasıyla ortaya çıkmıştır. Yani peri bacalarının her bir çizgisinin, şeklinin oluşumu böylesine milyonlarca yıllık bir süreç içerisindedir. Bu yüzden her biri korunmaya, kollanmaya değerdir.

Zaman ve doğa olayları bazılarını tahrip edip, yok ederken, yenileri onların yerine oluşmaktadır. Bu yüzden, düzlükleri ve yükseltileri ile tüm bölge yeni peribacalarının oluşumuna adaydır ve de tarih boyunca korunmalıdır. Nitekim Göreme Milli Parkı ve Açık Hava Müzesi, Unesco Dünya Mirası kapsamına alınmıştır.

İnsan yerleşimi Paleolitik döneme kadar uzanmaktadır. Hitit’lerin yaşadığı topraklar daha sonraki dönemlerde Hıristiyanlığın en önemli merkezlerinden biri olmuştur.

Kayalara oyulan evler ve kiliseler, bölgeyi Roma İmparatorluğu’nun baskısından kaçan Hıristiyanlar için devasa bir sığınak haline getirmiştir.

Kapadokya bölgesi, başta Nevşehir olmak üzere Kırşehir, Niğde, Aksaray ve Kayseri illerine yayılmış bir bölgedir.

Kapadokya bölgesi, doğa ve tarihin bütünleştiği bir yerdir. Coğrafi olaylar, Peribacaları’nı oluştururken tarihi süreçte, insanlar da bu peribacalarının içlerine, ev , kilise oymuş, bunları fresklerle süsleyerek, binlerce yıllık medeniyetlerin izlerini günümüze taşımıştır. Özellikle Unesco Dünya Mirası listesindeki Göreme Açık Hava Müzesi’ndeki bu küçük kiliseler ki bunlara Şapel demek daha doğru olur, bizdeki camilerimiz yerine ibadet ettiğimiz Mescit’lere benzetebiliriz bu şapelleri, içindeki  dini freskler yüzlerce yıldan bu yana bazıları kısmen tahrip edilmiş olmasına rağmen hala ilgi çekecek şekilde korunabilmiştir. Göreme açık hava müzesindeki özellikle Karanlık Kilise’yi ekstra ücret ödeyerek görmenizi öneririm. Bu kilisenin (şapelin) önü büyük bir kaya parçası tarafından kapandığı için yıllar boyu korunabilmiştir, ayrıca gerçekten karanlık olduğundan ışığın tahribatı olmamıştır. Bu kilisedeki  İsa’nın Son Akşam Yemeği konulu orijinal fresk görülmeye değerdir. Bilindiği gibi Leonardo da Vinci’nin İsa’nın Son Akşam Yemeği tablosu İtalya’da Milano’nun yakınlarında Santa Maria Dele Grazie kilisesindedir ve milyonlarca kişi tarafından ziyaret edilmektedir. Bence bu orijinal yüzlerce yıllık fresk bu bölgeye milyonlarca Hıristiyan’ı çekmeye değerdir.

İnsan yerleşimlerinin Paleolitik döneme kadar uzandığı Kapadokya’nın yazılı tarihi Hititlerle başlar. Tarih boyunca ticaret kolonilerini barındıran ve ülkeler arasında ticari ve sosyal bir köprü kuran Kapadokya İpek Yolu’nun da önemli kavşaklarından biridir.

 

JEOLOJİK OLUŞUMU:

20 milyon yıl önce, Erciyes, Hasandağı ve Göllüdağ bölgeye lavlar püskürttü. Platoda biriken küller yumuşak bir tüf tabakası oluşturdu. Tüf tabakasının üzeri yer yer sert bazaldan oluşan ince bir lav tabakasıyla örtüldü. Bazalt çatlayıp parçalara ayrıldı. Yağmurlar çatlaklardan sızıp yumuşak tüfü aşındırmaya başladı.

Isınan ve soğuyan hava ile rüzgarlar da oluşuma katıldı. Böylece sert bazalt kayasından şapkaları bulunan koniler oluştu. Bu değişik ve ilginç biçimli kayalara halk ‘Peri Bacası’ adını verdi.

Bazalt örtüsü olmayan tüf tabakaları ise erozyonla vadilere dönüştü. İlginç şekiller oluştu. Daha sonraları insan eli, emeği ve duygusu işe koyuldu. Dokuz – on bin yıl öncesine ait yerleşimlerden  Hıristiyanların kayalara oydukları kiliselere, büyük ve güvenli yer altı kentlerine kadar uzun bir dönemde büyük bir uygarlık yaratıldı.

Bölge günümüzde turizm açısından dünyada büyük bir öneme sahiptir. Avanos, Ürgüp, Göreme, Aynalı Kilise, Güvercinlik Vadisi, Derinkuyu, Kaymaklı, Özkonak yer altı şehirleri, Ihlara Vadisi, Selimiye Köyü, Çavuşin, Güldere Vadisi, Paşabağ-Zelve belli başlı görülmesi gereken yerlerdir.

Kayalara oyulmuş geleneksel Kapadokya evleri ve güvercinlikler yörenin özgünlüğünü dile getirirler. Bu evler 19. Yüzyılda yamaçlara ya kayalara ya da kesme taştan inşa edilmişlerdir.

Bölgenin tek mimarı malzemesi olan taş, yörenin volkanik yapısından dolayı ocaktan çıktıktan sonra yumuşak olduğundan çok rahat işlenebilmekte ancak hava ile temas ettikten sonra sertleşerek çok dayanıklı bir yapı malzemesine dönüşmektedir. Kullanılan malzemenin bol olması ve kolay işlenebilmesinden dolayı yöreye has olan taş işçiliği gelişerek mimari bir gelenek halini almıştır.

  Bugüne kadar onlarca yabancı ülkeye seyahat ettim,yüzlerce şehir gördüm ama maalesef kendi ülkemin şehirlerine aynı ilgi ve dikkati gösteremedim.Sanıyorum çoğu kişi aynı durumdadır.Halbuki ülkemizde o kadar güzel yerler var ki yeterki buraları gezip görmek için zaman ayırabilelim.Kapadokya bölgesi de dünyaca bilinen ve yaz,kış binlerce turistin ziyaret ettiği olağanüstü güzellikte bir bölgemiz ve sizlerin keşfetmenizi bekliyor.En uygun mevsim ilkbahar ve sonbahar ama burası her mevsim güzel,ilginç,değişik,heyecan verici.

    Yeni seyahatlerimde anılarımla buluşmak üzere sağlıkla kalın,hoşçakalın.