Menopoz


Hormon kaybı dönemi; kelime anlamı menstürasyon (adet kanaması) nun kesilmesi olan menopoz, bir kadının hayatında yaşaması gereken doğal bir süreçtir.

Yaygın olarak görülme yaşı 51'dir,ancak 40 ya da 55 yaşında da görülebilir. 40 yaşından önce kadınlarda menopoza girme oranı ise ancak % 1'dir.

Menopoza girme yaşı kalıtsal olarak belirlenmiştir. İlk adet kanaması yaşı ve son gebelik yaşı gibi durumlar menopoz yaşını etkilemez. Ancak kadınların yaşam tarzlarındaki farklılıklar incelendiğinde bazı durumların menopoz yaşını öne aldığını göstermektedir.

Örneğin;

·         Aşırı sigara tüketimi

·         Sağlıksız ve yoğun vejeteryan beslenme

·         Hiç doğum yapmamış olma

·         Düşük kilolu olma (yağ dokusunun östrojen üretimine olan katkısının olmaması sebebi ile)

·         Jinekolojik ameliyat geçirmiş olma (rahimin alınması)

gibi durumların menopoz yaşının öne çekilmesinde etken olduğu bilimsel verilerle açıklanmıştır.

MENOPOZ BİR HASTALIK DEĞİLDİR.

HER KADININ YAŞAYACAĞI HAYATIN KAÇINILMAZ BİR PARÇASIDIR.

Ancak günümüz tıp görüşü, menopozu normal bir fizyolojik süreçten ziyade bir hastalık olarak kabul eder. Oysaki pek çok kültürde menopoz,yaşam sürecinin doğal bir parçası ve kadının yaşamında olumlu bir olay olarak görülmektedir.

Dünyanın pek çok yerinde geleneksel kültürlerde menopoza girme dönemindeki kadınlar üzerinde yapılan araştırmalar,bu kadınların çoğunluğunun gelişmiş ülkelerde menopoza girme dönemindeki kadınlarda yaygın olarak görülen sıkıntıların yaşanmadığını göstermiştir.

Araştırmacılar bu belirtisiz geçişin, kesinlikle kadınların menopoza karşı tutumlarının bir sonucu olduğu kanısına varmışlardır. Bu durum,menopoza kültürel bakış açısı ile menopoz belirtileri arasında doğrudan bir bağlantı olduğunu gösterir.

Sanayileşmiş ülkelerde menopoza karşı olan yaygın tutum ise; "bir kadının hayatındaki doğal değişimin östrojen kaybına bağlı tıbbi bir rahatsızlık olarak tanımlanması ve bir yoksunluk hastalığı olarak adlandırılması"dır. Ayrıca yine bu bakışa göre menopoz,tıbbi destek gerektiren bir rahatsızlık, hormon haplarıyla düzeltilmesi gereken "bir eksiklik hastalığı"dır ve böyle bir kabulden sonra da menopozun östrojenle tedavisi sadece meşru olmakla kalmamakta,hatta bir mecburiyet haline gelmektedir.

ANCAK GÖZARDI EDİLEN ÖNEMLİ BİR HUSUS ŞUDUR Kİ:

Hapların kısa vadede rahatlatıcı etkisi olabileceği açık iken,uzun vadeli riskleri ve zararları nelerdir?

Hormon Replasman Tedavisi'nin yadsınamaz faydaları bulunmaktadır. Sıcak basmasının ve diğer menopoz belirtilerinin hafiflemesi ve osteoporozda önemli azalma gibi. Ancak kısa dönem (6 aydan az) bir hormon replasman tedavisi sadece geçici bir iyileşme sağlar,kalıcı bir tedavi değildir. Uzun dönem hormon replasman tedavisi ise kadınların çoğunda riskleri yararlarını aştığındanönerilmez.

Bu nedenle hormon replasman tedavisi yerine doğal yaklaşımlar tercih edilmelidir.

Meme kanseri,hormon replasman tedavisinin tetiklediği bilinen bir kanser türüdür. Östrojen meme kanseri gelişiminde kritik rol oynadığından,ilave östrojen alımının bu durumu tetikliyor olması son derece mantıklıdır. Östrojen ve progesteronun diğer yan etkileri arasında;

·         safra taşları oluşumu

·         kan pıhtısını arttırma

·         adet öncesi görülen bulantı, göğüslerde hassasiyet

·         depresyon

·         karaciğer düzensizlikleri

·         rahim miyomlarının büyümesi

·         vücutta su tutulması

·         kan şekeri düzensizlikleri

·         baş ağrıları

sayılabilir. Ayrıca menopoz sonrası hormon alan kadınlarda astım şikayetlerinin görülme olasılığı,hiç hormon almayanlara oranla iki kattır.

Peki Ne Yapılmalı?

Menopozda görülen yaygın şikayetler; sıcak basması,terleme,baş ağrıları,atrofik vajinit (östrojen eksikliği nedeniyle vajinada kuruma ve tahriş) dolayısıyla ağrılı cinsel ilişki,idrar yolları enfeksiyonları,unutkanlık,konsantrasyon eksikliği,osteoporoz,genel kas güçsüzlüğü ve kas kaybı sonucu görülen aşırı yorgunluk ve bağışıklık sistemi sorunları tabi ki tedavi edilmesi gereken ciddi sorunlardır.

Burada önemli olan tedavide hastanın hangi yolu seçtiğidir.

Menopoz döneminde de tedavi bireye göre şekillendirilmelidir. Standart bir tedavi uygulanmamalı, kişinin sosyo-ekonomik ve kültürel durumu, yaşı, medeni hali, eğitim düzeyi, tedaviyi algılayışı, menopozu yaşama biçimi gibi etkenler de göz önüne alınarak tedavi metodu ve süresi belirlenmelidir.

Tedavide en pratik çözüm,eksilen östrojen hormonunu yerine koymak mantığına dayanan ilaç ve hormon tedavisinin uzun süreli uygulamalarda,anlattığımız yan etkileri ve riskleri göz önüne alındığında başvurulacak alternatif uygulamalar bulunmaktadır.

Menopoz sorunlarına yapay olarak karşı koymak için östrojen kullanmak yerine,doğal yaklaşım,diyet,egzersiz,besin destekleri,bitkisel ilaç takviyesi ile fizyolojik iyileşmeye odaklanmalıdır.

AKUPUNKTUR yöntemi ile vücudun ihtiyacı olan östrojeni yine kendisinin üretmesini sağlamak en güvenilir yollardan biridir.

Östrojenin sadece yumurtalıklardan salgılanan bir salgı olmadığı,vücuttaki yağ dokusu ve böbrek üstü bezlerinden de salgılandığını biliyoruz. Vücudun bu doğal kaynaklarını uyarmak,akupunktur ve ilgili standardize edilmiş bitkisel ilaçları doğru bir şekilde uygulamakla mümkündür. Akupunktur ve bitkisel tedavinin doğru bir şekilde uygulanması,vücuttaki ısı dengesini eski haline getirecek,doğru egzersizin ve hareket tedavisinin hareket sistemine eklenmesi,kemik ve eklem sağlığını iyileştirip koruyacaktır.

Tüm bunlara ek olarak beslenme tarzının yaşa ve bünyeye göre düzenlenmesi, (örneğin; menopoz dönemindeki östrojen eksikliğini giderecek fitoöstrojenler bakımından zengin besinlerin tüketiminin arttırılması,hayvansal besinlerin azaltılması gibi) yaptığımız tedaviyi güçlendirecek ve kalıcı olmasını sağlayacaktır.

Gerek sentetik gerek doğal östrojenler,kanser riskinin artması,safra kesesi hastalıkları ve tromboembolik hastalıklar (felç,kalp krizi vb.) dahil,önemli sağlık riskleri doğururken,fitoöstrojenlerin bu yan etkilerle bağlantısı saptanamamıştır. Örneğin soyalı besinlerin kanser riskinde önemli bir azalma sağladığı düşünülmektedir. Ayrıca rezene, kereviz sapı, maydanoz, keten tohumu yağı, sert kabuklu yemişler ve tohumlar fitoöstrojen bakımından zengindir. Diğer tıbbi bitkilerin de tedavide doğru bir hekimle doğru bir şekilde uygulanması mükemmel sonuçlar verecektir.

Kısaca özetlemek gerekirse,akupunktur doktoru tedaviyi doğru planlarsa,vücudun kendi östrojen kaynaklarını kullanmasını sağlar ve o kaynakları güçlendirecek beslenme ve tedavi sistemini doğru şekilde ayarlarsa,vücudun yağ dengesini korurken kilo almasını ve iştah artışını önler. Doğaldır ki bütün bunların sonucunda,kişinin duygu, düşünce, davranış ve hayata bakış tarzı daha olumlu ve pozitif olacaktır. Dolayısıyle depresyon ve anksiyete, gerginlik, huzursuzluk gibi sorunları yaşama olasılığı da çok düşük olacaktır.

Doğal olan şey doğru olandır.

Sağlıklı insan ise mutlu insandır.