Mevlana ve Şeb-i Arus


                                                                 Dr.A.TAYFUR YAĞCI

                                                                  tayfurya@superonline.com

    Ölüm değil, “Şeb-i Arus” yani “Düğün Gecesi” yani sevgiliye kavuşma anı. 

    743 yıl öncesinin Anadolu topraklarından 21. Yüzyılın dünyasına aralıksız esen, hep taze kalmış, daima tazeleyen ve dirilten bir rüzgar, Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin sesi. 

    Ve ben yıllardan beri bu rüzgarın sesini çağrısını duyup gitmek istediğim halde ancak bu yıl nasip oldu, gidip, gezip, görmek, dünyanın geldiği bu topraklardaki , bu mabede.

 GEL… GEL… NE OLURSAN, OL GEL… İSTER KAFİR, İSTER MECUSİ, İSTER PUTPEREST OL, GEL! BİZİM DERGAHIMIZ  ÜMİTSİZLİK DERGAHI DEĞİLDİR, YÜZ KERE TÖVBENİ BOZMUŞ OLSAN DA YİNE GEL…

   Çağrısını uyarak geldim, Anadolu Selçuklu Devletinin başkenti, Anadolu’nun uçsuz bucaksız tahıl ambarı ovasının, bir milyon iki yüz elli bin nüfuslu tarih ve mesnevi kokan şehri KONYA’ya. 

                                     MEVLANA TÜRBESİ VE MÜZESİ 

    Şehrin kalbinin attığı meydanda, Mimar Sinan’ın Konya ‘daki tek eseri, Selimiye Camii ve hemen yanındaki turkuaz çinilerle kaplı yeşil renkli kubbesi ile Mevlana Türbesi ve Müzesi. 

    Güneşli fakat soğuk bir kış cumartesisinde uzaktan yeşil kubbeli Türbe’yi görünce heyecanlandığımı, yüreğimi ısıtan bir sıcaklığın tüm benliğimi sardığını hissettim, neden mi? 

    Çünkü, alçakgönüllüğü hoşgörüsü, hümanistliği, dil, din, ırk, cinsiyet ayrımı yapmadan bütün dünya insanlarının hayranlığını kazanan yaşam felsefesi ile hayranlık duyduğum bu yüce kişinin varlığını hissettim o an orada. Çünkü: asırlar boyu insanlığı, iyiliğe, doğruluğa, sevgiye, hoşgörüye, kısaca güzel ahlaka davet eden bu yüce kişisi gibi bir insan kalmadığı için bu dünyada. 

                                                        DERVİŞAN KAPISI  

  Gündoğdu Rotary Kulübü üyesi 21 arkadaşımla birlikte,  Mevlana Türbesi ve müzesinin meydana açılan ve Mevlevi dervişlerin kullandığı giriş kapısı Dervişan’dan içeriye girdiğimde, Yavuz Sultan Selim tarafından yaptırılan şadırvan’dan akan “Çayırbağ” suyunun huzur veren sesini dinleyerek ilerledim. Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin, ihtişamlı sandukası önünde durup, Dua’mı ülkem ve dünya barışı için, sağlık ve huzur için yaptım. Bu bölümde, Hazreti Mevlana’nın, babası, oğlu, karısı ile birlikte soyundan gelenlerin ve Mevlevi büyüklerinin mezarlarıda var. 

    Bahçede, Mevlevilikte 1001 gün süren ve çile adı verilen manevi terbiyeyi tamamlayarak Dede unvanı alanlara tahsis edilen Derviş hücrelerini tek tek ziyaret ettim. 

                                          MATBAH- I ŞERİF (MUTFAK) 

    Sadece yemek değil aynı zamanda dervişlerin gönüllerinin de pişirildiği bu Mevleviliğe kabulün başlangıcı, ikinci katında ise dervişlerin kaldıkları odalar bulunan bölümde, o yaşamı anlatan canlandırmaları ve çilekeşleri hayranlıkla izledim.

    Dervişliğe kabul edilenlerin ayakkabılarının burnu içeriye dönük olarak bırakılırken, Dervişliğe kabul edilmeyenlerin ki dışarıya dönük oluyor ve bu kişiler sorgu sual eylemeden sessizce dergahı terkediyorlar büyük bir olgunluk ve sükûnet ile.

Acaba ben Derviş’liğe kabul edilirmiydim,acaba ben 1001 gün süre çileli yaşamı tamamlayabilirmiydim diye düşünerek ayrıldım bu kutsal Dergahtan.

                          YARIN:KONYA ve ŞEB-İ ARUS TÖRENİ