TUNUS - Tunus'ta Yaşam


TUNUS’TA YAŞAM

Kuzey Afrika’nın 10 milyon nüfuslu bu küçük ülkesinin benim en çok ilgimi çeken tarafı beyaz, bembeyaz evleri ve zengin fakir her evin rengarenk işlemeli kapıları oldu.

Tunus’ta kaldığımız on gün boyunca Hammamet, Monastır, Kayrevan, El Jem, Nabeul, Hawarya ve Sousse şehirlerini gezdim. Her şehir, kasaba ve köyde binalarda hakim olan renk beyaz idi. Başkent Tunus haricindeki şehirlerde çok katlı bina çok az idi genelde bir – iki katlı binalar vardı. Geniş arazilere sahip Tunus için bu katlı yapılar ülkenin mimari karekteristiği idi.  Benim gibi çok katlı binaları sevmeyen birisi için bu güzel bir görüntü .

Diğer dikkat çekici özellik çok şekerli nane çayı idi. Kahvelerde genelde nane çayı ve filtre kahve içiyorlar. Türk kahvesi (Arap kahvesi) nadiren bulabiliyorsunuz.

Kadını, erkeği nargile içiyor, sadesi, meyvalısı çeşit çeşit.

Gündüzleri sokaklar sıcaktan olsa gerek genelde tenha, ama akşama doğru bir hareket başlıyor ve cadde üstü lokantalarında ızgara yemek kokuları ve yemek yiyen insan görüntüleri hareketlilik oluşturuyor. Yemekleri bizim yemeklerimize benziyor, ben hiç yabancılık çekmedim.

Manavlarda üzüm, kavun, karpuz, elma, armut bol. Dikkatimi çeken bir meyvada kaktüs meyvası idi. Şehirler arası yolculuk yaparken çiftçilerin arazilerinin sınırlarını kaktüs bitkisi ile sınırladığını ve meyvasını da değerlendirdiklerini gözledim. Bir zeytinyağı ülkesi olan Tunus’ta zeytin ağaçları her yerde karşımıza çıkıyor.

Sokakta krep satanlar, patlamış mısırcılar bizdeki kadar lezzetli olmasa da helva satıcıları ve de yağda, kakao ve şeker kullanarak tatlandırılmış fıstık satıcıları en çok rastladığımız görüntüler idi.

Bir manavda kovada ıslatılmış şekilde satılan kuru fasulye, nohut ve bakla sanırım zamanı sınırlı, çalışan kadınlar için düşünülmüş bir kolaylık idi.

Kına dövmesi ise her yerde karşımıza çıkan bir dövme türü idi ve 3 hafta kadar etkisini devam ettirdiğini öğrendik.

Gezdiğimiz heryerde kahvehaneler genç yaşlı insanlarla dolu idi, bu da işsizliğin ne kadar çok olduğunun bir göstergesi idi.

  Bir hekim olarak,en çok dikkatimi çeken bir özellik ise insanların yüzünde ve gözündeki korku ve çaresizlik ifadesi idi. General Zeynel Abidin Ben Ali’nin, Yasemin devrimi (Arap Baharı) eylemine kadar süren iktidarının, acımasızlığının en dikkatimi çeken görüntüsü bu oldu. Kayrevan’da gençlerin çizdiği duvar resminde ise Arapça ve Fransızca ‘DAHA FAZLA ÖZGÜRLÜK’ yazıyordu.

Alışverişte ise satıcılar ısrarcı. Pazarlıksız alışveriş mümkün değil üçe söyleneni bire almak mümkün. Büyük alışveriş merkezleri (AVM) hiç yoktu. İyi ki yok, binlerce küçük esnaf işini kaybetmeden, karınca kararınca işine devam edebiliyor çünkü.Bizde ise AVM ler küçük esnaf bırakmadı piyasada.

TUNUSLU DOSTLARIMA

Tunus’ta bulunduğumuz on gün boyunca ülkenize ayak bastıktan, ayrılıncaya kadar geçen süre içinde, hepimize, herkese çok sıcak ve ilgili davrandınız, misafirperverlik gösterdiniz. Ülkenizin görülmesi gereken şehir ve kasabalarını gezdirdiniz, yemeğinizi yedik, kahvenizi içtik her şey için çok teşekkür ederiz. Bizde bir söz vardır ‘Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır’ diye bu yaşadıklarımızı yaşamımızda hep güzel bir anı olarak hatırlayacağız. Bizleri önümüzdeki yıl ki festivale yine davet ettiniz, nasip, zaman ne göstericek bakalım, teşekkür ederiz.

Tunus’lu dostalarım; yine bizde bir söz vardır ‘Dost acı söyler’ diye. Ülkenizle ilgili bu söyleyeceklerimi yine bir dostunuzun iyi niyetli söylenmiş sözleri olarak kabul edin. Ben seyahat ettiğim her ülkeyi eleştiririm, sadece ülkenizi değil. Ülkenizde şehir, kasaba ve köylerde heryerde dikkatimi çeken şey, cadde ve sokakların, boş arsaların, her yerin çöp içinde olması idi. Sokaklarınızı süpüren, çöpleri toplayan hiç kimse ve taşıtı görmedik. Temizlik bizim dinimizin en önemli unsurlarından biridir. Dinimiz ‘Temizlik imandan gelir’’ der, ‘’Temizlik imanın yarısıdır’’ der ama maalesef seyahat ettiğim diğer İslam ülkeleri gibi sizin ülkenizde temizlik konusunda çok geri, bunu ülkenize seyahat eden herkes böyle söylüyor. Yine bir Müslüman ülke olan benim ülkem Türkiye’de maalesef çok temiz bir ülke değil. Bizde de içtiği suyun şişesini, çöpünü sokağa atan, yere tüküren insanlar var ama iyi çalışan Belediye başkanlarımız, temizlik işçilerimiz var. Emperyalist davranışlarından dolayı ne kadar kızsam da seyahat ettiğim Avrupa ülkelerinden dönüşte ben de ülkemle ilgili isyanları oynarım, neden biz de onlar gibi gelişmiş tertipli, düzenli, temiz değiliz diye. Ama her şeye rağmen İslam ülkeleri içinde daha temiz, daha gelişmiş ülkelerden birisiyiz.

Kanımca Müslüman ülkelerin sürekli batı ülkelerini suçlamak yerine kendi özeleştirilerini yapıp, geri kalmışlıklarının neden, niçinlerini araştırıp, siyasi ve dini diktatörlerden kurtulup, dinine, gelenek, göreneklerine bağlı gelişmiş, çağdaş birer hukuk devleti olma yolunda, hızla ilerleme, Radikal İslam devleti heveslilerine fırsat vermeden, demokratik birer ülke olma zamanıdır. Tabii ki bu da en büyük eksiğimiz eğitimle gelir. İslam ülkeleri devletleri, maalesef vatandaşlarına doğru, dürüst okumayı yazmayı bile öğretmemiş, öğretememiş.

Bu yüce dinimize sahip olmakla övünen, gurur duyan biz Müslümanlar hiç düşündük mü acaba? Tanrılı dinleri olmayan Budizm’in felsefesine inanan ve onun inançlarına göre yaşayan, dünyanın en gelişmiş, gelenek göreneklerine en bağlı, en çalışkan, en temiz, en saygılı, en dürüst, en güvenilir insanları olan Japonlar gibi olmuyoruz, olamıyoruz. Hiç düşündük mü?

Sağlıklı kalın, Hoşçakalın.