YUNANİSTAN - Patras'ta uluslararası bir sanat festivali


45 ülkeden 250 sanatçı birer haftalık 3 dönem halinde Zervas Art Galery tarafından düzenlenen Cultures of Cosmos, Uluslararası sanat festivali ve çalıştayında Patras'ta hem canlı performans resim yaptık hem de Yunanistan'ın bu bölgesindeki şehir ve adaları gezme fırsatı bulduk.

Türkiye, Slovakya, Fas, Tayvan, Rusya, Ukrayna, Mısır, Ermenistan, Hollanda vs gibi dünyanın değişik ülkelerinden Yunanistan'a gelen sanatçıların bir hafta boyunca konuştukları konular, dostluk, arkadaşlık ve sanat idi. Bir kez daha sanatın birleştirici gücü dil, din, ırk ve milliyet farkı gözetmeksizin değişik ülkelerden gelen insanları bir arada kaynaştırmıştı. 

45 ülkeden 250 sanatçı birer haftalık 3 dönem halinde Zervas Art Galery tarafından düzenlenen Cultures of Cosmos, Uluslararası sanat festivali ve çalıştayında Patras'ta hem canlı performans resim yaptık hem de Yunanistan'ın bu bölgesindeki şehir ve adaları gezip tanıma fırsatını bulduk. Festivalin sürpriz konuğu ise Türkiye'nin Atina başkonsolosu İsmail Sefa Yüceer Bey'in, Patras'a bizi ziyarete gelip desteklemesi oldu. Galerideki çalışmalarımız esnasında gün boyu bizimle birlikte olan başkonsolosumuz akşam, Aperito Taverna'da düzenlenen geceye de katılarak ilgi ve desteğini en güzel şekilde gösterdi. Festival süresince her sanatçı serbest olarak seçtiği konularda resimlerini yaparak, sergilenmek üzere Zervas Art Galeri'ye hediye etti.Mora yarımadasını batı Yunanistan'a bağlayan Rio- Antirio köprüsü estetik güzelliği ile daha ilk görüşte beni etkilemişti. Bir ayağı Patras'a 7 km uzaklıkta Rio şehrinde, diğer ayağı ise Patras denizinin karşı sahili Antirio'da olan bu köprüyü, güzel, estetik bir kadın vücuduyla sembolize ederek yaptım festival resmimi. YUNANİSTAN'DA TÜRK OLMAK Coğrafi olarak birbirine çok yakın iki ülke olan Yunanistan ile Türkiye birbirine o kadar çok benziyor ki, burada hiç yabancılık çekmeden kendinizi Türkiye'de gibi hissediyorsunuz. Yunanistan 300 yıl Osmanlı egemenliğinde yaşamanın etkisi yanında bizden göç alıp, göç vermiş bir ülke olarak, Yunan kahvesi- Türk kahvesi, Yunan salatası bizim çoban salatası, kebapları, baklavası, cacıki, patlıcan musakkası, imam bayıldısı vs gibi yemekleri ile de hiç yabancılık çekmeyeceğimiz bir ülke. Yolda yürürken, bir mısırcıya, kestaneciye veya pamuk helvacıya rastlamanız sıradan bir görüntü. Bir kafede tavla oynayanlar size hep tanıdık gelecektir. Vitrinlerdeki Yunan lokumu, fıstıklı tahin helvası şaşkınlığınızı bir kez daha arttıracaktır. Sanat festivallerinde, mesleklerimizle ilgili seminer ve kongrelerin ciddiyeti ve ağırbaşlılığı yoktur. Evet herkes, ciddiyetle eserini bitirmek için çalışır, yorulur ama bir an olur ki şarkılar, danslar, kahkahalar ortalığı karıştırıverir. Üstü başı boya içinde ama rengarenk giysileri, bazen yalın ayakları, saçı sakalına karışmış halleri ile sanatçılar ortalıkta dolaşır. ZORBA MENÜSÜ, BUZİKİ GECESİFestivalin organizatörü Panagiotis Zervas, eşi Mrs. Zervas ve sürekli yanımızda olan asistanı Maria, biz sanatçılardan ilgilerini eksik etmediler. Deniz kenarındaki Rio'daki tavernada Yunan folklorün den örnekler sunan dansçılar ve zorba müziği eşliğinde Zorba menüsü (Ramazan pidesi külah şeklinde yapılmış içinde tavuk, patates, domates, soğan) Aperito tavernada bir akşam dansözlü, bir başka akşam ise Buzuki gecesi, yine Rio'da deniz kenarında Spacerio diskoda sanatçıların gönlünce, içinden geldiği gibi dansları, festivalden kalan güzel anılar oldu. Yabancı bir ülkede tatilde olmanın dayanılmaz hafifliğini ve rahatlığını her yurt dışı seyahatimde hissederim. Yeni yerler, yeni mekanlar keşfetmek, insanları ve yaşamlarını gözlemek, o ülkede bir yabancı gezgin gibi yaşamak yerine onlar gibi yaşamak, trene, otobüse metroya binmek turistik kafe, restoran gibi yerler yerine onların, oturup kalktığı, yediği içtiği mekanlara gitmek hep ilk tercihim olmuştur. BİR KAHVE ARASI İÇİNPatras'ta hayat ağır çekim yaşanıyor. Kimsenin acelesi yok, yavaş yürüyor, keyifli oturup, yavaş yavaş sohbet edip yiyor ve içiyor. Tıpkı sabahın 11'inde tüm kafelerin doluluğunda olduğu gibi. İlk bakışta ekonomik krizden dolayı ne kadar çok etkilenmişler, herkes işsiz olduğu için sokaklarda ve kafelerde diye düşünüyorsunuz. Fakat gerçek başka. Bu saatte kafelerde oturan insanların hepsi işi, gücü olan kişiler ama kahvelerini işyerlerinde içip çalışmaya bir mola vermek yerine, çıkıyorlar sokaklara bir kafeye oturup kahvesini, içeceğini içip arkadaşlarıyla sohbet edip, yenilenip tekrar işlerinin başına dönüyorlar. Benzer bir olayı 1996 yılında Paris'te mezoterapi eğitimim için bulunduğum sırada yaşamıştım. Fransız doktor arkadaşımın haydi bir kahve molası verelim dediğinde hastanenin kantinine gideceğimizi sanırken yakındaki Şanzelize bulvarına çıkıp bir kafede kahvelerimizi içip yenilenip tekrar kliniğe dönmüş işimize devam etmiştik. Nasıl güzel değil mi?